Nefs, bir mânâda "psikoloji" kelimesinin ilk yarısını oluşturan "psike" ile aynı mânâya geliyor gibi görünse de, kıyas kabul etmeyecek kadar daha zengin bir içeriğe sahiptir. S. Freud psikolojisinde "psike" denizde yüzen bir buzdağına benzetilirken, İslâm ve tasavvuf geleneğinde nefs (sembolik olarak), idarecisi ve yasaları olan bir ülke gibi anlatılır. Nefs; ilâhî kökenli, akıllı yasalar tarafından yönetilen, kendi kendini düzeltme potansiyeli taşıyan, yarı bağımsız bir sistemdir.
Kur’ân-ı Kerîm’e müracaat etmeden insan anlaşılamaz; nefs bilinmeden de Rabb bilinemez. Nefs Psikolojisi diye tanımladığımız bu kadîm psikolojinin diğer dayanağı ise ehadîs-i şerîfedir. Efendimiz'in (sav.) sünnet-i seniyyeleri, hayat-ı tayyibeleri, güzel ahlâkı, edebi, her konuda inceliği, letâfeti, nezâketi, basîreti, ferâseti bilinmeden, araştırılmadan da psikoloji olmaz.
Batı psikolojisi, temelde iki şuur-dışı kategorisi bilir: S. Freud’un şuur-dışı diye tanımladığı, “id”in hüküm sürdüğü âlem ve C.G.Jung’un “kollektif şuur-dışı” mefhumu. Sembolik olarak ifade edersek, Freud bu binanın bodrum katlarına işaret etmiş ve orada hüküm süren kaos ve kötülüğü insanın aslı olarak özetlemiştir. Jung tarihî bir süreç olarak bütün insanlığın ortak şuur-dışını anlatır ama bu boyutun ilâhî bağlantısını kuramaz. Bu ikisine Nefs Psikolojisi bir üçüncü boyut ekler: üst şuur-dışı (âlem-i misâl). Ve insanın aslî vatanı, esas ait olduğu yer burasıdır.